Gözleri görmeyen Muammer Ketencoğlu, yaşamı yüreğiyle yakalamış, müziğiyle yansıtıyor. Muammer Ketencoğlu’nun “Sevdalı Kıyılar-Latremana Akrogalia” kasetini dinliyorum.Muammer’i bu kasedin çıkışından bir yıl kadar önce, Boğaz’da çalıp söylediği bir küçük lokalde dinlemiştim. Yunan müziğini her türlü ticari kaygılardan uzak,alabildiğine otantik biçimde icra eden ve bizlere, Ege kıyılarından sımsıcak etkiler taşıyan “rembetiko”yu (Yunanlılar bunu “rebetiko” diye okuyor) müzik beğenisinin tam ortasına yerleştiren bu gözleri görmeyen, ama yaşamı yüreğiyle kavramasını çok iyi bilen müzisyen, daha o zamandan beni çok etkilemişti.
<brr, şimdi gazetede, yanı başımda oturuyor. Yardımcısıyla birlikte kalkıp bizleri ziyarete gelmiş. Bunu fırsat bilip, bu sıcak sesli şarkıcıyla bir küçük söyleşi yapmaya ne dersiniz? Göçmenlerin müziği Muammer, öncelikle “rebetiko”yu tanımlıyor bize: “Ege kıyılarında, halk arasında doğmuş, bir tür yoksul insanın, fakirlerin, sokaktaki adamın müziği. Geleneksel biçimlerden yola çıkan bir müzik. Saz olarak, keman, ut, darbuka, santur, hatta kanun var içinde… Mübadeleden sonra Türkiye’den Yunanistan’a dönen Yunanlılar için bu müzik, onları anavatanlarına bağlayan bir kültürel bağ olarak kalıyor. Onlar, eskiden kopmuş, yeni vatanlarına da uyum sağlayamayan insanlar olarak, kültürlerini, beğenilerini, argolarını, üzüntülerini, yaşam felsefelerini koyuyorlar bu müziğe… Bu, göçmenlerin müziği. Ve onlar ülkelerinde marjinal saydıkları ölçüde de bu müzik marjinal kalıyor, diğer toplum katlarına pek çıkamıyor.” -Demek ki “rebetiko” sonuç olarak bir hüzün müziği? -İçinde neşe de var. Ama hüzün ağır basıyor. Hayatla, herşeyle dalga geçmek eğilimi de var, bu şarkılarda…
-Tüğiyle ilişkisi nasıl? -Türk müziğini seviyor, kullanıyor. Örneğin bizim “Adalar Sahilinde Bekliyorum” şarkımız, onların gözde parçalarından… Bizdeki kadar gelişmiş bir makam anlayışları yok. Ama örneğin Saba makamını sıkça kullanıyor. Sazlarda ortaklık var. Bizim gazel dediğimiz biçim “amane” adıyla onlarda da var: “aman” dan geliyor!.. -Bu müziğin bugünki durumu ne? -Tek sözcükle, kötü. “Rebetiko” yıllar boyu, general Metaksas döneminde veya savaş yıllarında, insanları birbirine bağlayan ve onlara umut veren bir işlev görüyor. Ancak savaşta çok sayıda “rebet”, yani “rebetiko müzisyeni” ölüyor, geri kalanlar geçen yıllarla birlikte yok oluyorlar. Yunanistan’ın da bizim gibi “Batı’ya Açılması”, bu eski kültür biçimlerini yavaş yavaş yok ediyor. Bugün ölmekte olan bir müzik bu…
Oysa ko gerekir. Bizimde korumamız gerekir. Çünkü bu, Yunanistan’la aramızda ortak bir kültür bağı oluşturan bir olay. -Tıpkı birbirine pek benzeyen mutfaklarımız gibi? -Evet, öyle denebilir. -Peki, seni bu müziğe çeken ne oldu? -Ben Söke’liyim. Çocuk yaştan beri müzikle ilgilendim, sürekli radyo dinleyerek büyüdüm. Boğaziçi Üniversitesi’nde psikoloji eğitimi yaptıktan sonra, müziğin hayatımın baş amacı olması gerektiğine inandım. Çok çeşitli müzik dinliyordum: pop, Fransızca “chanson”lar, vs. Ama sonunda bu antoloji tavrından vaz geçip bir türe yoğunlaşma gereğini duydum. Daha ortaokuldan beni etkileyen müzik hocam olmuştu, bana plaklar vermişti. Yunanca plakları, kasetleri, kayıtları arşivlemeye başladım. Sonra çok ünlü bir “rebetiko” ustası olan Yorgos Dallaras’ı keşfettim. Diyebilirim ki, benim hayatımı o değiştirdi. Eski bir şarkıcı olan ve otantik bir rebetikocu olan Kostas Rukunas da beni çok etkiledi. Ve sonra, ticari şansı pek olmasa da bu müziği yapmaya karar verdim. Önceleri biraz idealist bir yaklaşımım vardı: İşte, iki halkı birleştirecek, Ege’de Barışı sağlayacak bir öğedir müzik diye… Ama son iki yıldır bu müziği öylesine tanıdım ve ona öylesine tutuldum ki, artık bu tür politik kaygılar filan kalmadı.
Bu müziği y müzik değeri için seviyorum ve yapıyorum. -Yunan müziği, taverna müziği adıyla ülkemizde de birden ilgi görmeye başladı, bir sürü şarkıcı plak yapıyor, programlara çıkıyorlar. Onların yaptığını nasıl buluyorsun? -İyi bulmuyorum. Son derece ticari bir müzik yapıyorlar. Türk dinleyicisine ulaşan Yunan müziği, otantik olmayan, modaların belirlediği oldukça düzeysiz bir müzik. Yunanistan’ın çok zengin bir müzikal birikimi, çok iyi grupları var. Oysa burada tanıtılan parçalar, sadece eğlendirmeye, göbek attırmaya yönelik kalitesiz parçalar. Müzikal açıdan da icraları kalitesiz. Kısaca, Yunan müziği adı altında üzücü şeyler yapılıyor. Ege duyarlılığı Bu konuşmadan sonra yapılacak en iyi şeyi yapıyor, Ketencoğlu’nun bize hediye ettiği Rukunas/Dallaras kasedini ve sonra da onun yaptığı kasedi dinliyoruz. Ketencoğlu’nun kasedinde, ünlü Yunanlı bestecilerin parçaları, kimi anonim parçalar ve bir Cengiz Onural parçası yer alıyor. Onural, çeşitli enstümanlarda ve düzenlemelerde katkıda bulunmuş. Ayrıca Yeni Türkü’den Derya Köroğlu, Selim Atakan, Murat Buket, Gürol Ağırbaş, Mahmut Üsküdarlı, Halis Bütünley, Aydın Karabulut’un da katkılarıyla, otantik, has bir yunan müziği kasetten dökülüp çevre yayılıyor.
Tam kıvamında bduyarlılığı, hüzünle karışan yaşama sevinci, alaturkadan hep birşeyler borç almış ilginç bir kültürel karışım. Bu arada “Rembetiko” filminden de bir şarkı Yeni Türkü’nün “Yedikule” şarkılarının yunanca sözlü orjinal versiyonu. Ketencoğlu tüm bunları duyumsamış. Ve düzeyli müziğiyle bizlere de yansıtmayı, moda parçaların ardındaki gerçek ve özgün bir sanatsal biçemi tanıtmayı denemiş. İlgilenenlere duyurulur…
[Atilla Dorsay, Cumhuriyet, Mart 1993]