M. HALDUN DURSUNOĞLU
Dünya müziğiyle vaktini geçirenler, etnik müziğe meyledenler bu keyfin tadına varmışlardır sanırım. İşin tabii sadece “eğlence” boyutundan öte olduğunu da keşfetmişlerdir umarım.
Her ülkenin neredeyse kendine ait belirli bir müzik anlayışı var. Bunu keşfetmek için dâhi olmaya gerek de yok. Sadece melodileri takip etmek, enstrümanları izlemek, sözlü bir eserse güftesine tutunmak, ritmi yakalamak tüm bu kültürel ansiklopediyi tanımlamak için kâfi olur kanaatimce. Ama ilkin müziklerin özellikle de geleneksel müziklerin anlattığı hikâyelerin var olduğu bilinmek gerekiyor. Bundan sonrası zaten kendi kendine gelişiyor ve etnik sesleri içinde kendinizi kaybediyorsunuz.
Tüm bu müzikal seyahatlerimde ve klasörlere ayrılmış arşiv çalışmalarımda da bazı müzikleri ve etnik kökenli melodileri diğerlerinden apayrı yerlere koyduğum çok olmuştur. Garip bir şekilde beni kendine doğru çeken müzikler, etnik söylemler olagelmiştir. Bunlardan bazılarını paylaşmak istiyorum. Sanırım bu melodilerin başında Rus ezgileri, Hint, İspanyol, Yahudi ve Balkan müzikleri geliyor. Elbette diğer müzik lisanlarının, mezkur formlardan aşağı kalır yanı yok, fakat yine de bana bu melodiler daha bir samimi geliyor nedense. Balkan müziği, saydığım müzik kimlikleri arasında da sanırım en canlı olanı. Vakıa Balkanlar öyle zengin bir altyapıya sahip ki, içerisine girdiğinizde kendinizi kaybedebilirsiniz. Her şeyden öte duyguları dışa vurma teknikleri o kadar bize yakın ki, bizi “biz” yapan olguları sergiliyor sanki Balkan müziği. Ülkemizde de bu melodileri seslendirenler, Balkan menşeli müzikseverler tarafından pek bir tutuluyor ve seviliyor. Bu sanatçıların en önemlilerinden biri de Muammer Ketencoğlu kuşkusuz. Hatırlarsınız, 2001 yılında bir albüm yayımlanmıştı Kalan Müzik’ten: Ayde Mori (Haydi Kızlar).
Dinleyeni sarmalayan, ecdat yadigârı topraklara alıp götüren ezgilerle çok sevilmişti bu albüm. Muammer Ketencoğlu’nun yanı sıra Brenna McCrimmon, Sumru Ağıryürüyen ve Cevdet Erek imzasıyla hazırlanmıştı bu çalışma. O zaman Ketencoğlu’na pek bir odaklanmış, dürüst davranmak gerekirse akordeon çalışına hayran kalmıştım. O albümde Ketencoğlu’nu yalnız bırakmayan arkadaşlarından Aytunç Nevzat Matracı, 2006 senesinde bir trafik kazası sonucu vefat etmiş ve dünyanın muhtelif bölgelerinde icra ettikleri eserleri bu albümde, Matracı anısına toplamışlar. Çok da iyi etmişler. Rahmi Göçmen de bu yeni albümde perküsyonist (vurmalı çalgılar) görevini üstlenmiş ve ortaya yüksek kalitede bir albüm çıkmış. 1997’de Ketencoğlu’nun kurduğu aynı adlı grubun ismi verilmiş albüme: “Balkan Yolculuğu”
Muammer Ketencoğlu, âmâ bir akordeoncu. 1964 İzmir doğumlu. Akordeon, piyano ve bateri eğitimi almış. Hatta Ketencoğlu’na “etnomüzikolog” dememizde de pek bir sakınca yok. Tabii bir de etnik müziklere karşı duruşuyla da itibar kazanıyor. Âmâlar okulundan, dünyaya uzanan bir el. Deyim yerindeyse, ışığını dışarıdan değil, içeriden alıyor ve dışarı veriyor. Kendisini Max Bruch’a benzetirim hep. Batonu elinde, kendini sadece müziğe ve onun söylediklerine odaklayan bir dimağ idi Bruch da. Ketencoğlu da gerek “Karanfilin Moruna” albümünde, gerekse de “Ayde Mori” ve “Balkan Yolculuğu” çalışmasında baton yerine akordeonunu kullansa da, Bruch gibi melodilerin ışığında yelpazeleniyor.
Bu son albümde de aslında her farklı güruhtan insan, zevkine layık melodileri bulacak, eminim. Bir kere Sumru Ağıryürüyen’in yanık sesi, sizi tuhaf beldelere götürecek. Nağmeleri anlatırken, öyle ağdalı ifadeler seçmeyeceğim, zira albümü dinlediğinizde Balkan müziğinin ağdasını kendiniz yakalayacaksınız. Kezâ Balkanların realist ve bir o kadar da candan ritmi baş döndürücü. Hele bir de akordeon sesine siz de, en az benim kadar tutkunsanız, klarnetin baş döndürücü nefesinde nihavent ve uşşak taksimini can kulağınızla dinlemeye hazırsanız, kaçırılmayacak bir yolculuk vadediyor size Muammer Ketencoğlu ve arkadaşları. Biz’i anlamak demek, elbet biz’i oluşturan etmenleri anlamak demek. İşte bir fırsat size. Kendimize kalkan bu tren, bir Balkan Yolculuğu. Vira diyelim beraber!