Tali yollardan yolculukHakan Güler”Balkan Yolculuğu” adıyla düzenlenen konserler serisinden hareketle, Muammer Ketencioğlu Brenna Maccrimmon, Sumru Ağıryürüyen ve Cevdet Erek, “Ayde Mori-Haydi Kızlar” adlı bir albüm çıkardılar. Albümde geleneksel Balkan ezgilerinden örnekler sunuluyor. Albümün repertuvarı, kullanılan enstrümanlar, vokal tekniği ve son dönemlerdeki müzikal akımlar ile ilgili Muammer Ketencioğlu ile görüştük.Albümün repertuvarını oluştururken ne gibi ölçütler kullandınız?Öncelikle Balkanlar’ı temsil eden bir çalışma arzuladık. Çünkü albüme vesile olan konserler, dört senedir yoğunluklu olarak “Balkan Yolculuğu” ismiyle geçti. Hatta grubun ismi de öyle kaldı. Eğer bu, bir yolculuksa, bir çevre yolu, transit yol olmasın, pek çok tali yol olsun istedik. Gerek dil, gerek coğrafya açısından farklı örneklerin bulunmasına dikkat ettik. İkinci ölçütümüz ise, grup elemanlarının yetenekleri ve grubun saundu, sınırlarıydı. Zaman içerisinde grubun saundu oluştuğu için repertuvarın da buna uygun olması gerekiyordu. Ayrıca bu şarkıları sevmemiz gerekiyordu. Sevdiğimiz yüzlerce şarkı arasından, grup üyeleri olarak bir araya gelip demokratik bir yöntemle önerilerimizi sunduk, bu doğrultuda şarkıların avantajları ve dezavantajlarını da düşünerek repertuvarı belirledik. Kullandığınız enstrümanlar bağlamında, dinleyiciler müziğinizde otantik Balkan müziğinin özelliklerini bulabilir mi?Bir dereceye kadar. Ölçütleri sıralarken, sözünü ettiğimiz sınırlardan kastettiğimiz buydu. Örneğin Balkanlar’ın her tarafında hemen hemen gayda çalınır. Ancak grubumuzda ve Türkiye’de Balkan gaydası çalan müzisyen bulmamız mümkün değildi. Ama mandolin, akordeon, tambura ve darbuka ya da bendir Balkanlar’ın hemen hemen her tarafında kullanılıyor. Olabildiğince Balkan portresini tamamlayabilmek için destek almaya çalıştık. Örneğin grupta klarnet çalan elemanımız yoktu. Üç ayrı sanatçıdan destek aldık. Ayrıca pan flüt ve kontrbasın kullanımında da sanatçı arkadaşlarımız bizden yardımlarını esirgemediler. Albümdeki şarkıların önemli bir kısmı kırsal şarkılardı. Her ne kadar akordeon son yüz senedir Balkan müziğine girmiş olsa da, kırsal alandaki şarkılarda da başat duruma geldi, klarnetle birlikte. Kırsal alanda yaşam bulan otantik Balkan ezgilerine ulaşmak konusunda güçlükler yaşıyor musunuz?Çok fazla problemimiz olmuyor bu konuda. Ben ve Brenna, uzlanmaz toplayıcılarız. Hatta mesleğimi sorduklarında, şakacıktan bir cevap vermek istiyorsam “Avcı ve toplayıcıyım” diyorum. Bu tamamen merakla ilgili bir şey. Çok özel kaynaklara ulaşabiliyorum. İnternet vasıtasıyla lokal müzisyenlerin kayıtlarına ulaşıyorum. Balkan ülkelerinin radyo ve televizyonlarındaki kayıtlara ulaşmak çok zor değil, oraya gidildiği koşulda. Balkan müziğindeki vokal tekniğiyle ilgili bir ayrıntıyı sormak istiyorum. Rumeli türkülerinde örneğin zurnayla “dem tutma” söz konusu. Albümdeki kimi eserlerde vokalde de benzer bir kullanıma rastlıyoruz. Albümü vokal tekniği açısından değerlendirir misiniz?Balkanlar’ın herhangi bir bölgesindeki geleneksel müziklerde bir çalgı dem tutarken, ikinci çalgı ise melodiyi seslendiriyor. Vokallerde de dem vokal ve melodik vokal tekniği yaygındır. Bu toplumsal şartların yüzyıllardan beri, Slav kültürü içerisinde oluşturduğu olmazsa olmaz, geleneksel bir görünümdür. Balkanlar’ın kırsal yapısında özellikle Slav kültüründe kadınların şarkı söyleme geleneği daha baskın. Genellikle erkek çalar, kadın söyler. Sırplarda da Makedonlarda da, Bulgarlarda da böyle bir görünümle karşılaşılır. Buna karşın Güney Arnavutluk geleneğinde de, en az iki sesli, üç sesli şarkı söyleme geleneği vardır. Ancak burada Müslümanlığın etkisiyle erkek grupların daha baskın olduğu görülür. Kadın ve erkeklerin birlikte vokaline pek rastlanmaz. Son dönemlerde, ülke müziklerinde ve otantik öğelerin modernize edilmesine dayalı olan “world music”e yönelik yoğun bir ilgi söz konusu. Siz bu olguları nasıl değerlendiriyorsunuz?Öncelikle ülke müzikleriyle world music kavramlarını birbirinden ayırmak gerekiyor. World music, birinci olarak senin sözünü ettiğin müzikteki tıkanmışlıkla bağlantılı olarak “müzikal sömürü” esasına dayanıyor. Bu tarzda, geleneğe derin bir saygı duyulduğunu düşünmüyorum. Her zaman için daha göz boyayıcı, daha egzotik bir görüntüye sahiptirler. Bu tarzda da, dikkat çekici çalışmalar vardır elbette. Gerçekte meseleye çok değer veren müzisyenler, tamamen müzikal bir konseptle, birbirine uzakmış gibi görünen öğeyi, özel bir bireşimle bir araya getirebiliyorlar, çok hoş şeyler üretilebiliyor. Çeşitli ülke müziklerinin, çeşitli geleneksel müziklerin birbirleriyle kaynaştırılması konusundaki denemelere karşı olduğumu söylemiyorum. Ancak bunun bir moda, ticari bir yönseme olarak kullanıldığında, seçim konusunda çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Dünya müziği çerçevesinde yapılmış pek çok çalışma, benim için evime alınmaya değmez. Ülke müzikleri konusu apayrı bir konu. Sıradan bir müzik dinleyicisi, herhangi bir ülkenin geleneksel müzik cd’si ile, geleneksel müziklerin kompütür yaklaşımlarla düzenlendiği cd’leri aynı kefeye koyabiliyor. Bunlar birbirinden farklıdır. Teknolojinin gelişimi nasıl kullanıldığına bağlı olarak, insanların yararına ya da zararına olabiliyor. Teknolojinin gelişmesi, dünyanın her tarafında geleneksel müzik prodüksiyonlarının artmasına yol açtı. Maliyetler düştü, bu tarz müzik yapan grupların, çeşitli nedenlerle devletler tarafından desteklenmesi söz konusu oldu. Sonuç olarak bizim önümüze, yirmi otuz yıl öncesine göre, çok daha saf bir geleneksel müzik koleksiyonu çıkıyor.