Tire’den Balkanlar’a Uzanan Müzik Yolculuğunda Bir Yeni Durak;İzmir Şarkıları ve Muammer Ketencoğlu
Bekir Keskin, Küçükmenderes Bölge Gazetesi, Mart 2008
Ne zamandır İzmir’den bahsedilse, içinde İzmir adı geçen bir şarkı duysam içim titrer.
Tire doğumlu akordeon sanatçısı Muammer Ketencoğlu’nun ‘İzmir Hatırası’ albümünün tanıtıldığı NTV’nin gece haberlerini yurtdışında izledim. Albümü hemen edinemeyeceğim için hayıflandım.
Türkiye’ye dönünce albümü aldım. Ketencoğlu’nun, doğduğu, çocukluğunu, gençliğini geçirdiği topraklara bir vefa borcu olarak hazırladığı ‘İzmir Hatırası’, Ege’nin çok kültürlü geleneğini evrensel boyutta bir kaliteye taşıyordu. Albüm, hem buram buram Küçükmenderes kokuyordu hem de albümdeki birçok şarkı benim yaşamımın da bir kesitini çağrıştırıyordu. Albümde yer alan 17 şarkının bazıları çocukluğumun Ödemiş’ini ortaokul yıllarımın İzmir’ini çağrıştırıyor. Ödemiş’li müzik adamı, büyük eniştem Avni Güler’e son yılların Lozan Mübadilleri Vakfı Konserleri’ne hatta Küçükmenderes gazetesindeki yerel tarih makalelerinin izine rastlıyorum.
Evrensel bir tat ile yerel kültürü bu denli kaynaştıran albüm Küçükmenderes Gazetesi’nde hemen tanıtılmalıydı. Çünkü Muammer Ketencoğlu’nun albümü, yalnızca müzik eleştirmenlerine bırakılmayacak kadar Ödemiş-Tire-Bayındır idi.
Albümü dinlerken Ketencoğlu’nun günlük yaşamında dingin, buna karşın konserlerinde müziğine yoğunlaşmış, akordeonuyla bütünleşmiş kıpır kıpır hali geldi gözümün önüne. Arkaya yaslandım, Muammer Ketencoğlu makalesini başka zaman yazsaydım, araştırma yapmam, belki de yüz yüze görüşmem gerekirdi. Derinlemesine araştırma yapmaya gerek duymadan, önceki bilgilerimle ve albümle birlikte verilen kitapçıkla yetinerek, bendeki duyguları yazdım. Daha fazla bilgi edinmek isteyen okuyucular, Muammer Ketencoğlu’nun kendi adına düzenlenmiş web sayfasından bilgi edinebilirler diye düşündüm. Çünkü internetteki bir arama sitesine ‘Muammer Ketencoğlu’ yazınca 31.900 sonuç çıkıyor…
Muammer Ketencoğlu’nu tanımak ve dinlemek için ne kadar çok sebebimiz var…
İzmir ve Ege bölgesi bir kültür mozaiğidir ve farklı etnik kültürler bir arada yüzyıllarca kardeşçe ve barış içinde yaşamıştır. Ketencoğlu’nun çabası Ege’nin sesi olmanın yanı sıra, bu ortak kültürün bir teyididir bir ölçüde. Gâvur İzmir’i muhafazakâr saldırılardan korumak misyonunu da üstlenir.
Müzik evrensel bir dil kuşkusuz. Dinlerken bizi nerelere alıp götürmez ki. Başkalarının neşesine katılır, onların kederini yaşarız. Bize eskileri, geçmişi anımsatır; kâh herkesin kabul ettiği, kâh üzerinde tartıştığı, kâh uzlaştığı ya da uzlaşmadığı gerçekleri dillendirir. Ketencoğlu’nun bu albümü bize bunları düşündürüyor.
Muammer Ketencoğlu, 1964 yılında, Tire’de doğdu. Müzik eğitiminin temelleri ilk ve ortaokul yıllarında körler okulunda atıldı.
“Sesi ve kokusuyla kalbimde yeri çok büyüktür İzmir’in. Çok küçükken Tire’den İzmir’e sabah beş treniyle yapılan ve günler öncesinden sabırsızlıkla beklenen yolculuklar…”
Enstrümanlar içinde en duyarak ve severek çaldığı akordeonu seçti. 1983 yılında başladığı Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde eğitimi sırasında değişik ülkelerin halk müziklerine ilgi duydu. Başlangıçta, çağdaş Yunan müziği; Laika ve Rebetiko ile tomurcuklanan bu ilgi yıllar içinde genişleyerek Balkan ve Batı Anadolu müziği ağırlıklı bir temele oturdu.
Özellikle 1989’dan sonra, folklor araştırmaları üzerine yoğunlaştı. Dikkatli bir araştırmacı duyarlılığıyla yürüttüğü bu çalışmalar, hem kendi repertuarını zenginleştirdi, hem de dünyanın dört bir yanından müzik ve belge içeren çok kapsamlı bir arşivin temellerini oluşturdu. Ketencoğlu’nun yirmi yıldır tüm dünyadan geleneksel müzikleri içeren özel özel LP’ler, kitaplar ve CD’ler toplayarak oluşturduğu özel ve büyük bir kütüphanesi vardır.
1996 yılından bu yana Hindistan’dan Brezilya’ya, Belçika’dan Fransa’ya ve neredeyse tüm Balkan ülkelerinde konserler vermiştir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ta da çok sevilen Ketencoğlu’nun akordeonundan dökülen ezgiler, duygularla yoğrulup söze dönüşüyor, geçmişimizle meşk ettiriyor. Ama Küçükmenderes Havza’sında bir konser verdiremedik Ketencoğlu’na…
Amacını; “İzmir Hatırası’yla Ege’nin çok kültürlü yaşamı üstüne bir tür bütünlüklü çalışmalara başlangıç yapmak istedim. Bu albümün yazılarıyla ve hazırladığım ondört türküsüyle bir ilk adım çalışması olmasını amaçladım.” diye özetleyen Ketencoğlu’ndan ileriki adımlarda bir Küçükmenderes Türküleri albümü bekliyoruz demek doğru olmaz mı?
Albümünü dinlemeye doyamıyorum ve bir mübadil torunu olarak, çok uzaklarda olan eski hemşerilerimizi sevgiyle anıyorum.
“Az gittim, uz gittim, geçtiğim yerlerden türküler topladım. Bir gün öyle bir yere geldim ki, kokusu başka bir yere bırakmadı beni. Yavaş yavaş kalabalıklaşmaya başladık. Başta yabancıydık birbirimize, sonra dostlarım oldu her biri. Dağlarla özdeş Balkan yurdundan türlü çiçekler derledik ve bunları türlü yerlere taşıdık. O büyüleyici kokuları başkaları da duysun diye… Dört kişi yola koyulduk. Az gittik, uz gittik…” diyen Muammer Ketencoğlu’nun yolu hep açık olsun.
Bu topraklardan hangi toplum geçmişse, iz bırakmış. En belirgin izleri yöremiz müziğinde buluyoruz. Aynı şarkı dört dilde var, kim kimden almış, diye soruyoruz kendimize… Kadifeden Kesesi’ni ilk kim söyledi, İndim Havuz Başına, Sallasana Mendilini veya Sıra Sıra Siniler… Bunların hangi toplumun şarkıları-türküleri olduğunu nereden bilebiliriz? Kadifeden kesesi Türkçe’de, Ladino’da (Yahudi İspanyolcası), Yunanca’da, Ermenice’de var. Ama kim kimden aldı önemli mi? Pek çok yerde pek çok sanatçı tarafından İzmir’in Kavakları diye söylenen Ödemiş türküsünün ilk dizesinin Ödemiş Kavakları olduğunu da hatırlayalım. Bu şarkılar çok sevilen ezgiler olduğu için değişik toplulukların beğenileri birbirine geçmiş. Bu, bölgemizdeki kültürlerin birbirine çok yakın olduğunu gösteriyor. Zaten Ketencoğlu’da bunu göstermeye çalışmıyor mu bize “…Nitekim albümün dördüncü parçası, ‘İzmir Üçlemesi’ adeta bu albümün bir özeti; Türkçe, Rumca ve Yahudi İspanyolcası’nda söylenen ve birbirine çok benzeyen ezgilerin birer kıtasını birleştirerek özgün bir kolaj oluşturdum” diyerek, İzmir’den hüzünlü bir Yahudi şarkısı, Tire’den bir aşk türküsü ve Bayındır’dan geleneksel bir Rum aşk şarkısını üçleme olarak bir araya getirmesinin nedenini açıklıyor. Ketencoğlu albümün yedinci şarkısında, Bayındır’dan bir kadın zeybeğini, ‘Alt’ay oldu ben bu dağı aşalı’, TRT arşivindeki biçimiyle, Tire’de annesinden öğrendiği yorumuyla birleştirerek söylüyor. Kulaklarımızda bıraktığı tat, bizi Küçükmenderes köy düğünlerine götürüveriyor.
Albümle birlikte verilen kitapta, İzmir kaynaklı Türk halk müziğine emek vermiş kişiler sayılırken, klarnet ustası Ödemiş’li Mehmet Övek ve Ödemiş’te Gramofoncu Avni Bey olarak bilinen Avni Güler adına rastlamak hoş bir sürpriz oldu. Avni enişte için “Ödemiş’te kazandığı parayı İstanbul’da müzikçilerle harcıyor” dendiği çocukluğumun ev gezmelerindeki aile dedikodularına götürdü beni. Meğer Avni enişte, iyi bir bağlama ustası, saygın bir türkü derleyicisiymiş. TRT arşivlerinde Avni Güler adına kayıtlı üç türkü var, bunlardan biri olan ‘Gökçen Efe’m’ türküsünü Muammer Ketencoğlu’nun sesinden dinlemek beni heyecanlandırdı tabii ki.
Ben de Ketencoğlu gibi İzmir’de yatılı okumuştum. Bu güzel albümün hazırlanmasında büyük katkısı olan Nezih Öztüre 1970’li yıllarda ‘İzmir Koleji’nden (şimdiki Bornova Anadolu Lisesi) okul arkadaşım. Hafta sonları Ketencoğlu ile benzer duygular içinde Ödemiş’ten İzmir’e gidip gelirdim…
Muammer Ketencoğlu görme engelli olmasından belki de gözlerindeki gücü, kulağına ellerine ve yüreğine geçmiş, mütevazı-yetenekli-saygılı bir yurttaştır. Sadece bir yorumcu değildir, icra ettiği müzikle bir tarihçi titizliği ile ilgilidir. Balkan ve Ege müziğinin önemli bir araştırmacısıdır. Muammer Ketencoğlu aynı zamanda bir yerel tarihçi bence. Bulup çıkardığı unutulmuş türküler ve öyküleri de aslına kayıtlara geçirilen yerel hafıza kırıntıları… Yani saz gösterip, söz söylüyor…
Türkiye’de görme engelliler için hazırlanan ilk ve tek sanat dergisi olan mp3-cd formatında tasarlanmış ‘Konuşan Dergi’ projesinde de vardır, nükleer karşıtı imza kampanyalarında da adını görebiliriz.
Ketencoğlu halam Çimen Turan ile birlikte Lozan Mübadilleri Vakfı’nın kurucularındandır ve akordeonuyla vakıf gecelerinin değişilmez tadıdır. Ben, Muammer Ketencoğlu ile halam aracılığıyla tanıştım.
Muammer Ketencoğlu’nu tanıtabildik mi bilmem ama onun hemşerisi olmak Küçükmenderes insanları için bulunmaz bir kazanç olarak algılanmalıdır.
Daha ne diyeyim, Küçükmenderes’liler dünya çapında bir müzisyenimiz var…