Skip links

Tuna’nın beri yanı O’ndan sorulur

Ali Rıza Özkan 29 Haziran 2015, 09:54 Akardeon ile özdeşleşmiş, Türkiye ve Balkan müziğinin vazgeçilmez ismi Muammer Ketencioğlu, yeni albüm hazırlıklarını ve müziğine dair sorularımızı yanıtladı.

Ketencioğlu, “Müzik bitmez işleyiş, biçim ve müziği dinleyişimiz yenilenir” diye konuştu Muammer Ketencoğlu akordeon ile ülkemizde özdeşleşmiş bir müzisyen. Coğrafyamızın müzikal mozaiği çalgısında tınılara dönüşür ve kardeşlik sıcağı ile sarar dinleyeni. Dünyanın herhangi bir yerinde Türkiye ve Balkan müzikleri dinletisi varsa, Muammer oradadır. Haziran direnişinin kayıplarından Ali İsmail Korkmaz’la özdeşleşen Mağusa Limanı ezgisi isyan günlerinde bir ağıt/destana dönüşmüştü. Şimdi, yeni bir albüm hazırlığı içindeyken, evine misafir olduk ve söyleştik. Nasıl oldu da, onca çalgı dururken akordeonla buluştun?

1951 yılında Halkevleri Demokrat Parti iktidarı tarafından kapatılınca, demirbaşları da çevredekiler kapıp götürmüş. Bir nevi yağmalanmış, yani. 1973 yılında kendisi de müzisyen olan dayım işte o Halkevinden kalan bir akordeon getirdi bana. O zamanlar tütüncülük yapıyorduk. Tütün tarlalarında kendi kendime çaldım. Daha sonra, Bornova Körler Okulu’nda öğretmenlerim tarafından müziğe yönlendirildim. Zamanla benimle bütünleşti. Çalgımı çok seviyorum. Ona sarıldığımda aşk ile açıklayacağım bir durum ortaya çıkıyor. Rebetika ile başladı Dünya müziği alanında yetkin çok az sayıda insandan birisin. Belki de en önde gelen müzisyensin. Farklı geleneksel müziklere talep Batı’da sanki yeni bir müzik tarzı yaratmış gibi, katılır mısın? Üniversite yıllarımdan beri farklı halkların müziklerini dinliyorum, araştırıyorum. Müziklerinde ortak ve farklı yanları anlamaya çalışıyorum. Bizde de, Rebetika müziğinin yaygınlaşmasıyla birlikte, farklı müzikleri dinleyen kesim oluştu. ‘95’te 4 kasetlik “Halklardan Ezgiler” başlığı ile bir seri yayınladım. Orta Asya, Gürcistan, Ermeni ve Azeri halk müzikleriydi. 2 tane de Rebetika derlemesi yayınladım. Bu albümlerden önce Türkiye’de dünya müziği albümü yayınlanmamıştı, sanırım?

Aras yayınevinin çıkardığı Tatul Altunyan Ensemble ve Liz Sarian plakları vardı, sadece. 93’te Hasret Gültekin Pros Echos adında bir Rebetiko grubu ile birlikte konserler yapmıştı. Sen iyi bilirsin. 2000’lerden sonra, kitle iletişim araçlarındaki devrimsel değişiklikle birlikte dünya müziği artık her yerde. Şimdi, insanlar her türlü müziğe hemen ulaşıyor. Ben kendi alanımı ‘dünya müziği’ olarak tanımlamıyorum. Dünyadan geleneksel müzik diyorum. Dünya müziği (world music) olarak anlaşılan şey, 3. Dünyanın egzotik ezgilerini alıp Avrupa dinleyicisinin kulağına uygun hale getirdikleri müziğe dünya müziği diyorlar. Şimdi bizde de farklı halkların şarkılarını söyleyen sanatçılar var. Her konuda olduğu gibi, bu konuda da gerçek zenginlik ve vitrin oluşturma farkı var. Yani, bir çok sanatçı arkadaş albümlerine bir tane şurdan, bir tane buradan Anadolu mozaiğini göstermek için parçalar koyuyor. Ama, bu çalışmaların çok büyük bir kısmında hakkının verilmediğini düşünüyorum. O mozaiği gerçek köklerine sadık kalarak ortaya çıkaran albümler çok az sayıda. Daha çok güzel bir vitrin oluşturma kaygısı ön planda, diyebilirim. Bir başka dilde şarkı söylemek yalnızca telaffuz becerisiyle bitmiyor. O halkın müzikal alışkanlıklarını hissedebilmeniz gerekir, söylerken. Radyo programları blogda Bayağı uzun zaman oldu dünya müzikleriyle ilgili radyo programı yapıyorsun. 1995 sanırım, Türkiye’nin en uzun soluklu radyo programlarından birisini yapıyorsun. Evet, Kasım 1995’de başladım. Açık Radyo kurulduğundan beri Tuna’nın Beri Yanı adlı programı yapıyorum. Bazan bir bölgeden, bazen bir enstrümandan, bazen bir şarkıdan veya bir şarkıcıdan, bazen eski kayıtlardan oluşan, kendi içinde zengin kılmaya çalıştığım bir program. Çok değerli ustalar konuğum oldu. Jak Esim’den, Birol Topaloğlu’ndan tutun, Goran Kovaçeviç’e kadar konuklarım oldu. Müzikle sınırları aşıyoruz. Sınırlar bize göre değil. Bana hayatta heyecan veren, dünyada sıkıntılara dayanmaya yardım eden çok az şey var. Birisi müzik, diğeri de kitaplar. Şimdi, radyo programlarını yayınladığım bir blog açtım. İlgilisi, tunaninberiyani.blogspot.com adresinde eski programları dinleyebiliyor. Brezilya’ya kadar gidip konser verebilen çok az sayıda müzisyenimizden birisin. Nasıl başarıyorsun, bunu?

Benim konserlere çağrılmamdaki en önemli neden müziğe enternasyonalist yaklaşmamdan kaynaklanıyor, diye düşünüyorum. Örneğin, Avrupa’ya çok konser daveti alıyorum. Yunanistan başta olmak üzere, bir çok Balkan ülkesi, Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa’ya gittim ama, orada beni davet edenler ya sendikalar, ya da çok kültürlülüğü önemseyen enternasyonal dayanışma kuruluşları oluyor. Müzikal olarak da “benim yurdum dünyadır, kuran da kurtaran da dünyayı insanlardır” parolası ile yaşadığım ve çok farklı dillerde şarkılar söylediğim için davet aldığım kitle örgütleri de enternasyonalist duruşu belirgin kuruluşlar oluyor. Brezilya’dan, Hindistan’dan aldığımız davetlerde hem atölye çalışmaları yapıyorduk ve hem de konser veriyorduk. İsviçre’nin Zürih kentinde ünlü Moods jazz kulübünde çaldık. Yeni bir albüm çalışmasına başladığını duydum. Evet, Şubat ayında stüdyoya girdim. ‘Sandığımdan Rumeli Türküleri’ olacak başlığı. 79 dakika kadar, 19 – 20 eser olacak. Önceden olduğu gibi, ya hiç söylenmemiş, ya da çok az bilinen türkülere yer vereceğim. Bütün Balkan coğrafyasından Türkçe türküler var. Bulgaristan, Makedonya, Prizren/Kosova, Türkiye Trakyası, son olarak da Gagavuzlar. İki Gagavuz ezgisi var, biri dans diğeri sözlü bir türkü. Muammer Ketencoğlu ve Balkan Yolculuğu olarak yapacağız albümü. Belki elimize aldığımız son albüm olacak… Müzik bitmez Albüm yapma isteğini değil, CD’nin ortadan kalkmasını kastediyorsun, sanırım… Aynen. Müzik bitmez. Ama, işleyiş biçimi değişecek herhalde. Müziği dinleyiş biçimimiz de değişecek. Albümde konuk müzisyenler de var. Bulgaristan göçmeni, görme engelli genç bir arkadaşımız var. Harika okuyor. Albümde sesini kendisini araştırıp bulduğu bir türküde dinleyeceğiz. Yıllarca Balkan Yolculuğu ekibimizin değişmez solisti Sumru Ağıryürüyen bu albümde gene olacak. Ayrıca, Şule Kocaman Saraç, Selda Koçak Uzuntaş, Sakip Songelen, Hüseyin Yavaş. Ekibimiz İzmir’li, çünkü İzmir’de büyük bir Makedonya göçmeni nüfus var ve müzik kültürü çok canlı olarak devam ediyor. Eğer zaman yeterse, Zeybek Yolculuğu topluluğumuzun da bu albümde bir türkü ile yer almasını istiyorum. ‘Ne için sanat üretiyoruz kaçınılmaz soru’ Sanatçı ve müzisyen olarak Türkiye’de ve dünyada var olmak nasıl bir şey?

Şunun altını çizmek isterim. Dünya çok sıkıntılı. Bir taraftan siyaset ve ekonomi çökmüş durumda. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, şiddetin yaygınlaşması, iklim değişikliği. Gerek savaşlar ve gerekse iklim değişikliği yüzünden göçlerin tetiklenmesi… Nüfus artışı oranında nitelikli sanat ürünlerine talebin artmayışı… Bütün bunları beraber düşününce sanatçının ne yapıyorum, kimin için varım, kimin için sanat üretiyorum sorusunu sorması kaçınılmaz oluyor. Bugünkü dünya, sanatçıyı marjinalize eden bir dünya. Yalnızca müzisyeni değil, yazarı da, sinemacıyı da kapsıyor, bu sıkıntı.